27 Aralık 2011 Salı

"Toz Pembe" Dünya ve Skandalları




Yukarıdaki karelerde TDSF 17 Aralık  Kulüpler Arası Salsa  1.Ayak İstanbul  A- Klasman yarışmasında gerçekleşen "skandal" niteliğindeki kural ve uygulama hatasının dökümü bulunmaktadır. Hatanın sebebi ilk tur dansları neticesinde 14 çift arasında herhangi bir eleme yapılmadan ve ortada geçerli bir sebep yokken bu puanları saymadan, 2. tura yine aynı sayıda çiftle devam edilmesidir. Bu durum neticesinde 1. tur sonunda -ki yarıfinal oluyor aslında- finale çıkması gereken 451 numaralı çift bu hakkından mahrum kalmış ve sıralama farklı şekilde oluşmuştur.

Bu konuda TDSF yetkililerinden resmi bir açıklama gelmiyor olması ise son derece düşündürücüdür. Yarışmada hakem değerlendirmelerinde oluşan diğer tutarsızlıkları şu adresten gözlemleyebilirsiniz...

http://www.tdsf.gov.tr/tdsf/wp-content/uploads/2011/12/SKAT%C4%B0NG-RAPORLARI.doc


Bu tablo sonrasında mevcut yönetime ve organizasyonlarına ne derece güven duyulacağını ve itibar gösterileceğini merak ediyorum. Sporcular ve antrenörlerin şu yarışmadan sonra bile bu kadar duyarsız kalmalarına bakılırsa, kendilerine yutturulmaya çalışılan "toz pembe" dünyanın içinde hayalleriyle mutlu, mesut yaşıyorlar. Dertleri bir şeylerin düzelmesi değil, yarışmaya öyle ya da böyle, dans kalitesi yerlerde bile sürünse birilerini sokup -üstelik de tek kuruş masrafına destek olmadan kulüp adına yarıştırarak- reklamını yapmak ya da "benim de sporcum, yani oyum var" mesajını rant ve oy peşinde koşmaktan kendi yarışmalarını usulüne uygun düzenleyemeyen bir yönetim kuruluna göndermek...

Ne diyelim, kolay gelsin. Unutmayın, ne de olsa "her toplum hak ettiği şekilde yönetilir"...



24 Aralık 2011 Cumartesi

Bir Dans Serüveni



Bir dans serüveni…

Uzun yıllardır birlikte bir çok organizasyonda görev aldığım, sayısız yarışmada gerek sporcu, gerekse yarışma yönetmeni olarak birlikte topuk aşındırdığım sevgili dostum Orkun Dökmeci'nin 17 Aralık'ta Ankara ve İstanbul'da gerçekleştirilen yarışmalar sonrasında yapılan yorumların üzerine hazırladığı ve konuya daha geniş açıdan bakan yazısını paylaşmak istiyorum sizlerle. Dansla ilgilenen herkes için, bilhassa sporcular için buradan çıkartılacak öyle çok şey var ki... Elbette kulüp ve federasyon yöneticileri de bu yazıdan kendilerince fayda sağlayabilirler. Bence gerekiyor, ne dersiniz? ;)

* * *



Sevgili dostum Erdem'in büyük ustalıkla kaleme aldığı ve camiamıza yeni bakış açıları kazandıran, tartışma platformları yaratan yazılarını okudukça ben de bir süredir aklımda dönüp duran birkaç konuyu sizlerle paylaşmak istedim.


Erdem’le birlikte uzun yıllardır bir dans gönüllüsü olarak sürdürdüğümüz çalışmalarımız kapsamında sayısız Federasyon yarışmasında, bir o kadar davetli olduğumuz özel yarışmalarda, hatta yurtdışında büyük prestije sahip yarışmalarda görev aldık. Federasyonumuzun kuruluş aşamasında değerli abimiz Ersin Uysal (nur içinde yatsın) önderliğinde zorlu yollardan geçtik. Federasyonun Başkanlık düzeyinden, alt komite ve kurullarına kadar görev tanımlarının yazılmasında, yönetmelik ve talimatname hazırlıklarında yer aldık. Yani özetle bir Federasyonun amacını, çalışma organlarının birer birer işlev ve görevlerini, bu organlarda yer alan kişilerin sorumluluk ve yetkilerini belirlerken, yurtdışındaki başarılı örneklerini ve de bağlı olduğumuz IDSF (Uluslararası Dans Sporu Federasyonu) organizasyonunu dikkatle inceledik. Her zaman vurguladığımız önemli bir nokta vardı ki, o da aslında birbirinden bağımsız, kendi yönetmelik ve yetki tanımları çerçevesinde işlerliğini sürdüren her alt kurul ve komitenin, bir makinanın dişlileri gibi birbirleri ile de mükemmel bir uyum ve iletişim içerisinde çalışması gerektiğiydi. 


Federasyon 2006 yılındaki ilk kuruluşundan itibaren, alt kurullarının yapılanması, yeterliliği ve işlerliği konusunda çok yol almıştır. Yıllardır Erdem'le birlikte söylediğimiz gibi yarışmalar Federasyonun en önemli vitrinidir. Yapılan tüm icraatların, alınan kararların doğruluğunun, tüm kurulların birlikte verimli çalışırlığının ve dans camiası ile iletişiminin en açık şekilde ortaya konduğu, önemli sınavlardır, yarışmalar. Bu nedenledir ki Erdem'in özenle yaptığı inceleme ve hazırladığı raporlar dikkate alınması gereken ve başta Federasyon görevlileri tarafından yapılması ve paylaşılması gereken çok önemli çalışmalardır. Belki de bu konudaki noksanlık yüzdendir ki 1999 yılından bu yana Cimnastik Federasyonu bünyesinde olduğumuz yıllardan beri yarışma yapıldığı düşünülürse, ki 12 yıllık bir zamandan bahsediyoruz, halen temel sayılabilecek eksiklik ve aksaklıkların oluyor olması düşündürücüdür. Gelinen noktada görülen o ki büyük emek ve zaman harcanarak işleyen bu önemli çarklar arasındaki uyumsuzluk ve iletişimsizlik halen sürmektedir. Bu uyumsuzluğun sebeplerini irdelememiz gerekirse, gerek Federasyonun kuruluşundan bu yana edindiğimiz tecrübe gerekse son yıllarda sürdürdüğümüz yakın gözlemlerimiz sonucunda varabildiğim bazı noktalar var. Konuların kolay takibi açısından ben de maddelendireyim.


1. Esaslar, Görevler, Sorumluluklar:


Federasyonun sitesinden bir bağlantı vererek konuya gireceğim ki burdan takip etmek daha kolay olacaktır:http://www.tdsf.gov.tr/mevzuatlar
Bu sayfada Federasyonumuzun ana statüsünden, yapılandırmasına, kurulların oluşum, görev ve yetki esaslarına, sporcu ve kulüp düzenlemelerine, hakem, yarışma ve disiplin talimatlarına, kural kitapçıklarına dek birçok önemli belge mevcuttur. Aslında her biri özenle oluşturulmuş ve yıllar boyunca kazanılan tecrübeler doğrultusunda en etkin şeklini alarak güncellenmiş belgelerdir. Ancak günlük hayatımızın da her aşamasında gördüğümüz gibi teoriyle pratiğin ayrı düştüğü noktalar olmaktadır. Belki de başlanması gereken ilk nokta Federasyonun en üst kademesinden, alt kurullarında görev alan her elemanına, hatta camiada yer alan sporcusundan, hakemine, antrenörüne, hatta dansa gönül veren, etkinlikleri yakından takip eden, yorum ve eleştirilerini eksik etmeyen izleyicilere kadar herkesin bu belgeleri incelemesidir. Belki de bu, birçok insan için, özellikle de sayısız forumda, tartışma platformunda, hatta basında kolaylıkla "Federasyon gereksizdir.. görevlerini yerine getirmemektedir.. dans özgürlüktür.. federasyonun yaptırım ve kurallarına tabi değildir" vb. yorumları yapan insanlar için TDSF'nin devletin resmi bir kurumu olduğunu, böyle bir kurumun varlığı ve denetimi olmadan gerek ulusal, gerekse uluslararası platformda temsil edilemeyeceğini, haklarının savunulamayacağını farkedebilmesi için önemli bir adımdır. 


2. Farkındalık ve Bilinçlendirme:


Farkındalık demişken, hemen bir üst maddedeki eksikliklerin giderilebilmesi ile ilgili bir konuyu açmak isterim. Gerçek şudur ki, her ne konuda olursa olsun, bir topluma veya kısıtlı bir camiaya dahi olsa, getirilen her yenilik, düzenleme veya kural mutlaka bir tepki yaratacaktır. Burda kural koyucu konumunda olan makamın ilgili düzenlemeleri yaparken camianın yararını gözetmesi, ileriye dönük uygulamalarını planlarken sürekli bir gelişim ve kalite artırımını hedeflemesi gerekir. Bu amaçlar doğrultusunda atacağı adımların başında hedef kitlesinin bilgi düzeyini, farkındalığını ve bilinçliliğini artırıcı faaliyetler ilk sırada yer almalıdır. Hakemiyle, antrenörüyle, sporcusu ve izleyeniyle her statüdeki bireyin kendisine düşen hak ve sorumlulukları bilmesi, ilk etapta "Federasyon nedir? Ne işe yarar? Bana faydası nedir?" gibi soruların cevabını bizzat Federasyonun kendisinden alıyor olması son derece önemlidir. Ancak bu nokta aşıldıktan, cevaplar net olarak ortaya konduktan sonra, ve dans camiası içerisindeki her birey ihtiyaç ve sorunlarının karşısındaki muhattapı görebildiğinde diğer konular tartışılabilir duruma gelebilir. Bu noktada nasıl ki Federasyonun attığı her adımı, aldığı her kararı veya hitap ettiği kitledeki her bireyi bağlayıcı veya düzenleyici uygulamalarının her birini şeffaf bir şekilde hedef kitlesiyle paylaşması gerekiyorsa, camiadaki her birey de gelişmeleri takip etmeli, geri bildirimlerde bulunmalıdır. Zira her vatandaşımızın bilgi edinme hakkı ve muhattap olacağı kurumun bu konudaki sorumlulukları 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu (http://www.tki.gov.tr/dosyalar/bilgikanunu.pdf) çerçevesinde açıkca belirtilmiştir. Bu aşamada Federasyonun ilk yıllarında rahmetli Ersin Hoca'mızla bilirkte tyaptığımız bilgilendirme, tanışma toplantılarını hatırlıyorum. Talimatnamelerin, kural kitapçıklarının oluşturulma safhalarında nasıl da herkesin iyiliğini gözetebilmek, kimseyi kaybetmemek adına hassas davranıldığını, herkesin fikrinin alınmaya çalışıldığını hatırlıyorum. Belki bugün de kazanılan dteneyimin profesyonelliğinde ancak o yıllardaki amatör ama yapıcı ruhuyla hareket etmek gerekir yeniden. Ve böylelikle öncelikle Federasyonun camiasıyla sağlıklı bir iletişim kurması için gerekli ortamlar sağlanır, sorular yanıtlanır, bağlar güçlendirilir ve yine tek vücut olarak daha hızlı ilerleme sağlanabileceği görülebilir.


3. Uyumlu İşleyen Çarklar:


Camiayla Federasyon bütünleşmesinden bahsettikten sonra, gelelim Federasyonun iç dinamiklerindeki duruma. Her ne kadar federasyon bünyesinde görev alıyor olmasanızda, ya da yakından takip ediyor olmasanızda, bir Federasyon yarışması organizasyonunu baştan sona izlerseniz, edineceğiniz çok önemli çıkarımlar olacaktır. Daha önce de belirttiğim gibi yarışmalar, Federasyonun en önemli sınavı ve vitrinidir. Örneğin bir yarışmanın iş akışını kabaca başından itibaren sıralarsanız, yarışma tarih ve formatının belirlenmesi, yayınlanması, katılım şartlarının duyurulması, görev alacak hakem, organizasyon vb. bildirilerinin gönderilmesi, kafile/yarışmacı/antrenör akreditasyonların yapılması, yarışmacı kayıtlarının belirli bir zaman öncesinden tamamlanması, lisans kontrolleri, ödemelerin alınması, yarışma günü kayıtları, yarışma operasyonu sırasında kulis, ses, ışık, sahne vb. kontrolü, hakem masasının işleyişi, skating masasının işleyişi, yarışma akışı (açılış, yarışmalar, ödül töreni, kapanış), operasyon sonrası basın açıklamaları, resmi sonuç bildirgeleri (yazılı, online), dilek ve şikayet bildirimlerinin işleme alınması, hakem puantajlarının değerlendirilmesi, yarışma değerlendirme raporu gibi birçok detaylı aşaması olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Ve 1. maddede bahsettiğim Federasyon kurullarının görev ve sorumluluklarına hakimseniz, hangi aşamada meydana gelen ne türlü bir sorunun aslında hangi işleyişteki aksamaya işaret olduğunu da bilebilirsiniz. Ve ancak bu çözümlemeyi yapabildiğinizde aksaklığı giderebilmek için somut bir adım atma ve yanlış veya eksik olan iş adımını düzeltme yoluna gidebilirsiniz. Bu her bir Federasyon çalışanının yanı sıra emeğini, zamanını bu işe adamış, ister ekmeğini dansla kazanan, ister keyfi için özgürce danseden, ister başarı ve derece peşinde olan her birimiz için yapılması gereken bir sorumluluktur.


4. Dans sporu vs. Salsa:


Branşlara spesifik konuları da irdeleyecek olursak, öncelikle en aktif 2 branş olan Dans sporu ve Sosyal Danslar kategorisinden Salsa’yı ele alalım. Dans sporu alanındaki uygulamalar, dünya örnekleri de ele alınarak detaylı ve oturmuş bir sisteme sahip olduğu için, uygulama esnasında karşılaşılaşılabilecek bireysel hataları en aza indirecek şekilde tasarlanmıştır. Elbette ki teknik kurul, hakem kurulu, organizasyon kurulu, denetleme ve disiplin kurullarının kusursuz çalışıyor olması ön koşulunu düşünerek bu yargıya varıyorum. Erdem’in de yazısında belirttiği üzere 1997 yılında IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi) tarafından da kabul edilen ve olimpik bir spor branşı olan Dans sporu, IDSF (Uluslararası Dans Sporu Federasyonu) tarafından da yapılan yaptırım ve denetimler sayesinde sistematik ve disiplinli bir işleyişe kavuşmuştur. Gel gelelim, dünya üzerinde en geniş kitleye sahip branş olan Salsa’nın, dünyada başka örneği olmayan bir şekilde benzer bir disipline bağlanmaya çalışılması, hızlı bir yayılma ve gelişme gösterme, sportif olmaktan öte sosyal boyutları daha önde olan bu branşa Salsa kulüp ve okullarının teknik sınıflar açarak, sporcu disipliniyle yarışmacı yetiştirme isteklerinin kaçınılmaz bir sonucudur. Bu noktada yarışma disiplini kazandırılmaya çalışılan bir branşta adil bir karşılaştırma ve puanlama sisteminin getirilmesi gerekliliği de anlaşılır olmalıdır. Sistemin dayanağı olacak temel prensipler ve kabul görecek mantıklı uygulama esaslarının belirlenmesi ise ancak antrenör ve sporcularının istek ve düşüncelerini aktarmak ve savunmakla yükümlü kulüp sözcülerinin yer aldığı kulüpler birliği, Federasyon teknik ve hakem kurulları arasında ortak bir çalışma yürütülmesiyle mümkün olacaktır. 


5. Bir Taşla Üç Kuş:


Sırası gelmişken yıllardır süregelmiş bir soruyla devam edelim. Dans bir sanat dalı mıdır, yoksa spor mudur? Eğer sanattır diyorsak, o halde Dans sporu nedir?  Aslında sorunun cevabını zaten branşın adı ifade ediyor. Dans sporu aslında bir taşla iki kuştur. Sporcu disipliniyle, sanatsal yorumun bir birleşimidir. Peki aynı yorumu Salsa için yapmak mümkün müdür? Her ne kadar birçok çevre Salsa’nın sanatsal, sosyal, kültürel zenginliklerini vurgulasa da sportif yönü konusunda çelişkiye düşmekte, bu nedenle forumlarda uzun tartışmalar dönmekte, yarışmalarda uygulanmaya çalışılan değerlendirme sisteminden tutun da, kural uygulamalarına, dansçıların memnuniyetine kadar uzanan geniş bir yelpazede etkileri görülmektedir. Çok basit bir pencereden bakılırsa, Salsa dünyadaki uygulamalarından farklı olarak ülkemizde Dans sporları Federasyonu bünyesine dahil edilmiş, belli kural ve kaideler çerçevesinde yarışmaları yapılan bir branşsa otomatikman bir spor dalı olarak da görülmelidir. Aslında böylece Salsa Dans sporundan farklı olarak sportif, ve sanatsal yönünün yanı sıra kitleleri birleştirici sosyo kültürel etkinliği sayesinde bir taşla üç kuş anlamına gelmektedir. Bu zengiliği sayesindedir ki, Salsa dansa sadece spor veya sanat olarak bakan kitlelerin yanı sıra sosyal birleştirici etkisi açısından bakan büyük bir kitleyi de çatısı altına toplamaktadır. Belki bu noktada en yapıcı yaklaşım, “Spordur! Hayır sanattır! İkisi de değil sosyal bir olgudur, evrensel bir dildir!” gibi katı çizgiler çekerek derin çatışmalara sebep olmak yerine, Salsa’nın birleştirici felsefesine de uygun şekilde, derece ve başarı elde etmek isteyen ve yarışma prensibinde uygulamak isteyenler için spordur, gösteri ve şov salsa performanslarında yer almak isteyenler için sanattır, sadece sosyalleşme, festivalleri gezip yeni insanlar stiller tanıma ve evrensel olan bu dili konuşup pekiştirme merakında olanlar için ise sosyal bir olgudur mantığını kabullenmek gereklidir. Yani herkes yeteneği ölçütünde tek taşla bir kuş, iki kuş veya üç kuş vurma özgürlüğüne sahiptir. Ancak unutmamalıdır ki Federasyon bu üçlemenin sadece spor ayağında yer almalı, çatısı altında yer alan her branşa eşit mesafede durmalı ve yaptığı tüm düzenlemelerde tarafsızlığını korumalıdır. 


Elbette daha değinilecek birçok konu var ancak öncelikle kaynaktaki en temel konuları vurgulamak ve dikkatinizi bu yönlere toplamak istedim. Zaman zaman hepimiz detaylarla uğraşırken büyük resmi göremeyebiliyoruz. Biraz geri adım atıp, daha geniş bir perspektifle bu değerli tabloya hep birlikte bakmayı bir kez daha deneyelim, ve her birimizin görebileceği farklı açılar olabileceğini unutmayalım lütfen.


Sevgi ve saygılarımla,


Orkun Dökmeci

19 Aralık 2011 Pazartesi


17 ARALIK KULUPLER ARASI YARIŞMA DEĞERLENDİRMELERİ – İSTANBUL

17 Aralık’ta İstanbul’da gerçekleştirilen TDSF Kulüpler Arası Salsa Yarışması’nda önemli organizasyon eksikleri göze çarpmıştır. Bunların bir kısmı hakemler ve kural uygulamalarındaki aksamalar, bir kısmı da operasyonel sıkıntılardan kaynaklanmıştır. Bu sorunların mevcut kurullar ve yönetim tarafından düzenlenen önceki yarışmalarda da baş gösterdiğini hatırlatmamız gerekir. Ancak bununla ilgili eleştiriler hakemler ve organizasyon ekipleri tarafından dikkate alınmadığından, ilgili yöneticiler tarafından da sürekli toz pembe bir dünya gösterilmeye çalışıldığından mevcut sorunlar çözülememiş, hatta gündeme dahi gelmemiştir. Çözüm için öncelikle bu sorunları dile getirmek gerektiğine inanıyorum. Bu sebeple aşağıda başlıklar halinde yaşanan sıkıntıları paylaşmak istiyorum:

1.       MASA & SKATING:
Yarışmaların en önemli unsuru “masa”dır. Masa tüm yarışma mekaniğinin ortasındadır. Masa düzgün çalışmazsa bütün yarışma aksar. Masa hızlı çalışırsa, bütün yarışma normalden de hızlı şekilde akabilir. Yarışmada masa konusunda ciddi sıkıntılar yaşanmıştır. Durum ancak ve ancak orada seyirci olarak bulunan ve konu hakkında tecrübeli bir arkadaşımızın rica üzerine konuya dahil olmasıyla bir nebze çözülmüştür. Federasyonun mütemadiyen hakemlik sınavı, vize sınavı vs açarken bu hakemlerine yıllardır kullanılan bir programın eğitimini vermiyor olması son derece düşündürücüdür. Üstelik bu konuda bir eleman eksikliği varken Ankara’da ve İstanbul’da aynı anda iki yarışma yapılarak, federasyonun bu konuda kendi kendini köşeye sıkıştırmasını da anlamak güçtür.
2.       SUNUM & ANONSLAR:
Masayla beraber bir diğer önemli unsur da yarışmadaki sunum ve anonslardır. Sunucunun mikrofona yatkın, tecrübeli, tabir-i caizse “ağzı iyi laf yapan”, üslubu doğru seçen ve diksiyonu düzgün bir isim olması elbette önemlidir. Yarışmanın sunumunu üstlenen sevgili Gizem bu vasıflara sahip bir arkadaşımızdır. Ancak dans yarışmaları özelinde başka vasıfların da gerekli olduğunu söylememiz gerekir. Yarışma mekaniklerine, kurallarına, organizasyon ekibine ve sistemlerine aşina olmak son derece önemlidir. Gerektiğinde insiyatif alabilen, bu insiyatifi de Yarışma Yönetmeni’yle paralel düşünerek alabilen bir sunucu yarışmada çok şey değiştirebilir.

Örnek vermek gerekirse yarışmada şöyle bir sahne yaşanmıştır. Net hatırlayamasam da D-Klas olduğunu düşündüğüm 1. Tur yarışmalarında numaralar okunmuş ve çiftler sahneye çıkmış, hatta pozlar alınmıştır. O sırada sunucunun anonsu gelir: “Arkadaşlar kusura bakmayın, 4. Heat’i atlamışız, onların yerine 5. Heat’i çağırmışız. Sizlerden özür dileyerek tekrar kulise alıyorum ve 4. Heat’i davet ediyorum…”

Aslında uygulama kitaba uygundur. Fakat bazen kitabın dışına çıkmak gerekir ve bu öyle bir durumdur. O esnada yarışma, programın 2,5-3 saat gerisinde gitmektedir. Neredeyse 5-6 dakikada ancak tek bir heat işlenebilmekte ve yarışma akışı son derece yavaş ve temposuz gitmektedir. Salsa yarışmalarında heat sıraları çok önemli değildir. Yani birinici heat veya son heat’te olmak çok önemli değildir, zira  tek bir dans yapıldıktan sonra tur bitmektedir. Latin Amerikan’da sambaya birinci heat’te çıkmak, cha-cha’ya kadar dinlenmenizi sağladığından önemlidir ve bu heat çıkış sıralarına riayet etmek son derece önemlidir. Ancak salsada böyle bir durum olmadığından bu noktada sunucu insiyatif alarak, başhakeme de danışıp yarışmaya devam edebilirdi. Bu da biraz olsun zaman kazandırabilirdi.  Bu elbette zamanla gelişecek bir özelliktir.Bu konuda Damla Birdal ile çalıştığımız dönemlerde üst seviyede bir iletişim oluşturmayı başarmıştık. Yönetmen – sunucu ilişkisi yarışmada oluşabilecek en büyük aksaklıkları bile seyirciye aksettirmemek adına son derece önemlidir ve bunun eksikliği, özellikle yönetmen tarafında, yarışmada hissedilmiştir.

Buna ek olarak yarışmanın ödül törenlerinde ve finallerinde anonslar sırasında sadece sporcu numaraları okunmuştur. Ne sporcu isimlerine ne de bir kulüpler arası yarışma olmasına rağmen kulüp isimlerine yer verilmemiştir. Tek bir sayfa çıktı alarak çözülebilecek bu önemli detayın yarışma öncesinde ve saatler süren operasyon esnasında defalarca gözden kaçmış olması ve düzeltilmemesi aslında iyi niyete rağmen tecrübesizliği ortaya koymaktadır.

3.       SALON YÖNETMENİ:
Salon Yönetmeni, yarışma yönetmeninin üzerinden büyük yük alan bir görevlidir. Salondaki teknik ve operasyonel tüm düzeni yürütür. Işıklar, pist temizliği, yerleşim düzeni, kulis düzeni, yarışmacı giriş çıkışları ve buna benzer birçok konu salon yönetmeni tarafından yürütülür. Yarışmada gerek tribünde gerekse saha kenarında bulunduğum anlarda salon yönetmeni eksikliği de gözüme çarpmıştır. Özellikle pistin silindiği anlarda kullanılan “vileda” tipi bezler son derece komik bir görüntü oluşturmuş ve aynı zamanda da işlevsiz kalmıştır. Bu sıkıntı bütün yarışma boyunca devam etmiştir. Oysa ki TB2L maçlarının oynandığı bu salonda büyük paspaslar da mevcuttur. Yerleşim açısından da salonda olabilecek en uygun yerleşimin yapılmadığı kanaatindeyim. Tek tribününde seyirci olan salonlarda hakem masasının seyircinin karşısında yer alan uzun kenarda bulunması en doğru tercihtir. Zira daha önce bazı yarışmalarda olduğu gibi masa hakeminin ekranındaki görüntülerin puanların arkada yer alan seyirciler tarafından kameraya kaydedilme ihtimali vardır. Tribünden sahaya inen merdivenlerin hakem masasının arkasında yer alması ve bu merdivenlerin sürekli olarak sporcular tarafından kullanılması da hoş bir görüntü olmamıştır. Hakemler her ne kadar özellikle kuliste sporcular ve antrenörlerle muhatap olmamaya çalışsalar da bu yanlış konumlandırma sebebiyle hakem masası bir türlü yeterince izole edilememiştir.
4.       HEAT YAPILANDIRMALARI:
Yarışma sabah programındaki aksaklıklar sebebiyle programda yer alandan 2,5 – 3 saat sonra başlamıştır. Bu durum organizasyon ekibi tarafından da bilinen bir gerçektir. Ancak bu zaman kaybını gidermeye yönelik hiçbir aksiyon alınmadığını görmek üzücüdür. Saat 17:30 itibariyle 30 dakikada 3 heat ilerlenebildiğini gördükten sonra yarışmanın gece 01:00 sularında sona ereceğini anladığımızı itiraf etmeliyim. Bu noktada başhakemlerin, yarışma yönetmeninin ve de masa hakeminin bir araya gelerek heat yapılandırmalarında oynama yapmaları gerekirdi. 70 Çiftten oluşan bir turda 7 çift * 10 heat yerine, 10 – 12 çiftten oluşan heatler yapmak daha mantıklı bir tercih olurdu. Değerlendirmede oluşabilecek hatalara yönelik itirazlar olabilir bu öneriye. Ona da şöyle cevap verebilirim. İlk turda tüm heat’ler (7 çiftten oluşan) tamamlandıktan sonra yapılan toplu dans sırasında hakemlerin bir kısmının halen yeterince çift işaretlememiş oldukları anlaşıldı. Yani hakemler heatler esnasında seçmeleri gereken çift sayısını (sanırım 60, ki bu da soru işareti dolu bir tercih) seçememişler ve bu sayıyı 70 çiftin aynı anda dans ettiği toplu dans esnasında tamamlamaya çalışıyorlardı. 70 çift arasından bu ince ayrımı yapabilen hakemlerin 12 -15 çiftten oluşan heat’lerde de gerekli seçimleri yapması beklenir. Bunu kolaylaştırmak adına 7 çifti 1,5 dakika dans ettirmek yerine 12 çifti 2 dakika dans ettirmek de mümkündür. Çözüm her ne olursa olsun, programın çok gerisinde giden ve fena halde geç saate sarkacağı belli olan bir yarışma esnasında yetkili başhakemlerin ve yarışma yönetmeninin bu konuda herhangi bir şey yapmaması son derece düşündürücüdür.

5.       FORMAT – TOPLU DANSLAR:
Salsa yarışmalarında oldum olası anlamadığım bir konu “toplu danslar”dır. Çiftlerin heat düzeninde sahne aldığı ve değerlendirmenin rahat olduğu bir ortamda gerekli tercihleri yapamayıp, 140 kişinin aynı anda sahnede olduğu bir “curcuna” anında bu seçimleri yapmaya çalışmak bana garip geliyor. “Kıyaslama yapabilmek açısından yan yana görmek önemli” gibi bir açıklamaya da maalesef inanamıyorum, zira yıllardır tüm heat’lerin bir arada dans ettiği bir “toplu dans” olmadan bu kararları verip değerlendirme yapabilen Latin Amerikan / Standart hakemleri görüyoruz ülkemizde ve dışarda. Demek ki bu durum salsa branşında şu an görev yapan hakemlerin bir eksikliği. Üstelik bir kez değil iki kez toplu dans yapıyorlar grup halinde. Yani 140 kişi bir değil iki kez, bir tur başında bir de sonunda sahne alıyor. Bizim tribünden açımız yükseklik itibariyle hakemlerinkine göre daha uygun olmasına rağmen ortada dans eden çiftleri görebilmek ve değerlendirme yapabilmek mümkün değil. Dansçılarla aynı yükseklikte bulunan hakemlerin bu açıları yakalaması ise tamamen imkansızdır. Buna rağmen, 10 çiftin bir heat’e fazla görüldüğü bir ortamda 140 kişiyi aynı piste alarak sporcuların sakatlanma risklerini de arttırabiliyor hakemlerimiz. Bu konunun üzerine gidilmesi gerektiğini düşünüyorum, zira hem sporcu sağlığı açısından hem de yarışmanın itibarı açısından son derece zarar verici bir husustur. 2003-2004 yıllarındaki Cumhuriyet kupalarında olduğu gibi 20 çifti aynı anda izlemekle 70 çifti bir basketbol sahasına sıkıştırmaya çalışmak aynı şey değildir. Gecelerde bile böyle bir şeye rastlamıyorken, birbiriyle rakip halinde olan sporcuları aynı kaynayan kazana koymak son derece tehlikeli bir karardır.
6.       HEAT GİRİŞ – ÇIKIŞLARI:
Danslar öncesinde neden sporcuların poz alınması beklendiğini de tam olarak anlayamadım. Yarışma kurallarına göre final öncesi turlarda sporcuların serbest stilde dans etmeleri gerekiyor. Yani bir koreografi vs. söz konusu değil. O halde çiftlerin poz almaları da son derece anlamsız. Bakınız, latin Amerikan ve standart yarışmalarda tüm çiftler, tüm danslarda belirli bir seriye göre dans ediyor olmalarına rağmen, heat girişlerinde sporcuların poz almaları beklenmez. Paso Doble hariç konuşuyorum, zira orada ritme göre olduğu kadar müziğin kendisine göre de dans edilmesi gerektiğinden sporcuların başlangıç pozları beklenmelidir. Salsada sporcular zaten bir koreografi sergilemeyeceklerken, hangi müziğin çalınacağını bilmiyorlarken, neden tüm çiftlerin sahneye girip poz almaları bekleniyor ve ekstradan zaman kaybı yaşanıyor anlamış değilim. Zaten gecikmiş ve yavaş giden bir yarışmanın temposu böylece iyiden iyiye düşüyor.
7.       SPORCULARIN UYARILMASI:
Heat giriş ve çıkışları gibi sporcuların sürekli olarak bireysel şekilde uyarılmaları da tempoyu düşüren bir faktördür. Hakemlerin mevcut kuralları harfiyen uygulamaya çalışmalarını takdirle karşılasam da, uygulamanın şeklini gözden geçirmek gerektiğine inanıyorum. Uyarılar sanırım yeni belirlenen kurallar çerçevesinde zorunlu hareketler ve kısıtlı hareketler olmasıyla ilgiliydi. Sunucu birkaç kez bu konuda toplu bir anons yapmıştır. Ancak buna rağmen her heat’ten sonra tek tek sporcuların davet edilerek birebir konuşulması gereksizdir. Eğer uyarı yapıldıysa, kurallar vaktinde ve doğru şekilde ilan edildiyse o kuralları uygulamaktan çekinmemek gerekir. Uyarı sonrasında hatayı yapmaya devam eden olursa, ceza da diskalifiyeyse, acımadan bu kararı almak gerekir. Dışarıdan bakıldığında “ne şiş yansın ne kebap” gibi bir hava oluşmasına sebebiyet veren bu uygulamanın gözden geçirilmesi faydalı olacaktır kanaatindeyim, zira şu an yarışmayla ilgili değerlendirme eleştirilerin çoğu hakemlerin yetersizliğinden ziyade, bu diskalifiye kararlarındaki cesaretsizliği üzerine yoğunlaşmaktadır.
8.       PROGRAM:
Yarışma programının yarışmadan sadece 2-3 gün önce duyurulması büyük bir eksikliktir. O programa uyulamaması ise çok daha büyük sıkıntılara yol açmaktadır. Şimdi kendinizi bir sporcunun yerine koyun. İstanbul’da 17 Aralık’ta bir yarışma olduğunu yaklaşık 1 ay önceden öğreniyorsunuz ve hazırlıklara başlıyorsunuz (ki bu bile çok kısa bir süre). Yarışmaya –örneğin- Antalya’dan katılacaksınız ve Pazar günü 18 Aralık’ta tekrar Antalya’da olmanız şart, bu yüzden İstanbul’da konaklama yapmak istemiyorsunuz. Hatta uçak biletlerinizi de yarışmanın başlama ve bitiş saatlerine göre almanız gerekiyor. Başvurunuzu yapıyorsunuz ve bekliyorsunuz ki program açıklansın. Fakat açıklanmıyor. Saat kaçta başlayacak, kaçta bitecek belli değil. Program yarışmaya 2 gün kala açıklandığında ise artık hem biletler çok daha pahalı, hem de bir çok uçakta yer bulmanız imkansız hale gelmiş. Zar zor bulduğunuz uçak biletlerini fahiş fiyattan alarak İstanbul’a 17 Aralık sabah 8’de iniyorsunuz ve havalimanı yakınında bulunan Ahmet Cömert Spor Salonu’na giderek beklemeye başlıyorsunuz. Saat 15:00’te başlaması gereken program saat 17:00’de başlıyor ve saat 20:00-21:00 sularında bitmesi beklenen program gece 01:00’de sona eriyor. Böylece siz de gece 23:30’a almış olduğunuz uçak biletini yakmış oluyorsunuz. Üstelik de gece 01:00’den sonra uçak bulmanız imkansız hale geliyor ve daha önce konaklama için bir ayarlama da yapmadığınızdan İstanbul’da ortada kalıyorsunuz. Tüm bunlar kayıtların yarışmadan sadece 2 gün önce bitirilmesinden ve elbette o programa uyulamamasından dolayı oluyor. Oysa kayıtlar yarışmadan 1 hafta önce kapatılsa ve program o anda açıklansa, sporcular biletlerini buna göre alırlar, daha ucuza bulurlar ve programlarını daha esnek yapabilirler. Emin olun yarışmadan 1 hafta önce kayıtlar kapatıldı diye tek bir sporcu bile dışarda kalmazdı, yine aynı sayıda katılım olurdu, tecrübeyle sabittir…

Yarışmadaki hakem değerlendirmeleriyle ve sıralamayla ilgili bir yorumum olmayacak. Ancak yarışmadaki puanlamaların tüm detaylarıyla internetten yayımlanmamış olması son derece büyük bir eksikliktir; gerek yarışmanın itibarına gerekse federasyona büyük zarar vermektedir. Tüm puanlamalar olduğu gibi, tüm detaylarıyla yarışmadan hemen sonra internet sitesinden yayımlanabilecekken halen –örneğin- c klastaki sıralamalardan bihaber olan ve üstelik de yarışmada hakemlik yapmış olan arkadaşlarımız olduğunu görüyorum. Federasyonun bu konuda seçildiği günden bu yana neden şeffaf bir politika uygulayamadığını anlamış değilim.
Bu yorumları konuyla ilgili olarak uzun süre çalışmalar yapmış, ekip arkadaşlarımla iyisiyle kötüsüyle birçok yarışma organizasyonunda masa hakemliğinden organizasyon kurulu başkanlığına kadar görev almış biri olarak yapıyorum. Bu yazı birilerini eleştirmekten ziyade birikimlerimizle yardımcı olabilmeye yöneliktir. Daha önceki yarışmalarda da benzer yorumlarımızı direkt olarak organizasyondaki arkadaşlarımıza iletmiştik, ancak pek de pozitif tepkiler almamış, ukalalıkla suçlanmıştık. Ben yine de paylaşayım dedim, hem kendi birikimlerimi sıcak tutmak adına hem de naçizane yol gösterebilmek adına. Çünkü bu sporu çok seviyorum ve her ne kadar tasvip etmediğim bir anlayış hüküm sürse de bunun cefasını sporcuların ve seyircilerin, yani bu sporu ileriye taşıyacak gerçek kitlenin çekmesini istemiyorum.




20 Temmuz 2011 Çarşamba

Leylekleri Sevmek




Bazıları şanslıdır. İyi bir aileye, eğitimlerini fazlasıyla karşılayabilecek ekonomik güce, düzgün bir hayat kurmak için gerekli imkanların olduğu bir eve bırakır leylekler onları.

Bazıları da şanssızdır. Ne doğru düzgün bir aile bulurlar, ne para, ne de hayal edilesi bir geleceğe dair umut kırıntıları, gözlerini bu dünyaya açtıklarında.

Şanslı olanların bazıları akıllıdır. Kucaklarına düşen bu fırsatı iyi değerlendirirler ve olması gerektiği gibi, sağlam bir hayat kurarlar kendilerine; çocuklarına bırakmak üzere.

Şanssız olanların da akıllıları vardır. Onların “şanslı”lardan çok daha akıllı olması gerekir, evet, ama bir tutarlarsa hayatın ucundan, belki biraz da kaderin, kısmetin yardımıyla, doğdukları gün anne-babalarının hayal bile edemeyecekleri günler görebilirler; çocuklarını “şanslı” kılmak adına...

O kadar akıllı olmayanlar ise belki de kendilerini böylesine kısır bir hayatın içine bırakan leyleklere duydukları kini kendilerinden, çevrelerinden, kısacası dünyanın geri kalanından çıkartmayı tercih ederler. Kavgayla, dövüşle geçer ömürleri. Sırf “ekmek elden, su gölden” diye hapse girip orada yaşayanları vardır. Onların, bırakın şanslı-şanssız doğmayı, çocukları bile olmayabilir...

Bir de tüm bunların arasında en aptal olanlar vardır. Şanslı doğup, elindekinin kıymetini bilmeyip ya da bilmesine rağmen bununla yetinmeyip hep daha fazlasını, daha farklısını kovalayan, bunu yaparken de hem gözü hem de gönlü kime, neye, ne kadar zarar verdiğini görmeyecek kadar körleşen aptallar... Onların çocuklarının nerede, nasıl bir ortamda doğacakları belli olmaz. Geriye ne kaldıysa onun içinde bulur çocuk kendini. Ama şurası kesindir: Ne kadar para-pul, imkan, şan-şöhret içinde doğarsa doğsun, her zaman “şanssız” olacaktır bu çocuk. Çünkü her an kendi evladının payına düşeni bile, ne olacağını düşünmeden elinden alabilecek birinin çocuğu olarak gelmiştir bu dünyaya.

Şimdi şöyle bir bakın aynaya... Bunlardan hangisini görüyorsunuz? Gördüklerinizden memnun musunuz? Memnunsanız, gurur duyun kendinizle. Çocuklarınız için de mutlu olun.
Yok memnun değilseniz, artık oturup düşünmenin vakti gelmiş demektir. Nerede yanlış yaptığımızı, kimi üzdüğümüzü, nelere zarar verdiğimizi görüp, bunlarla yüzleşip, çocuklarımızın leyleklerden nefret etmelerinin önüne geçecek bir yol bulmamız gerekiyor demektir. Merak etmeyin hala hiçbir şey için geç değil. Başarabiliriz... Unutmayın, biz şanslı doğduk; leylekler bizi seviyor.